29 Nisan 2014 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. KIYAMET SURESİ (05-15)(184-B)b



a sayfasından devam


{Atlanan ayet; 5-) Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh;

Hayır! İnsan, önündekini (ölümle başlayan yaşamı) yalanlarcasına azgınlaşıyor! (A. Hulusi)

05 - Fakat insan ister önünde fücur etmesini, (Elmalı)


Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh Bu kısa cümleyle, ahireti inkâr edenlerin gerçek hastalıklarının teşhisi konulmaktadır. Bunlar, aslında kıyameti ve ahireti mümkün görmedikleri için inkâr etmiyorlar. Asıl sebep, ahirete inanmakla doğacak birtakım ahlâki sorumluluklardan hoşlanmamalarıdır. Tefhimu-l Kur’an- Mevdudi)
“Yok eğer burada anlatılan insan mü’minse, o zaman da mânâ şöyle olacaktır: Bu insan günahı öne alır da, tevbeyi sona bırakır. Önündeki bir kısım günah programlarını da icra edinceye kadar tevbeyi, Allah yoluna dönüşü tehir eder.
Peki bizler ne yapıyoruz? 30-40 yılı geride bıraktık. Geçmişimizi biliyoruz. Önceki hayatımızı Allah’ın istediği biçimde değerlendiremediğimizi, yapmamız gereken nice şeyleri yapmadığımızı, yapmamamız gereken nice şeyleri yaptığımızı biliyoruz. Gençliğimizde şöyleydik, evlendiğimizde böyleydik, geçen sene şöyleydik, evvelki sene böyleydik, bunu biliyoruz. Öyleyse gelin hem kendi îmanımız kendimizi düzeltsin, hem de kendi îmanımız karşımızdaki Müslüman kardeşlerimizi  düzeltsin. Tanıdığımız insanların, çoluk-çocuğumuzun îmanlarını da, hayatlarını da düzeltsin.
Hayır önündeki günlerinde fücûruna devam etmek ister bu insan. Böyle yaparken âhireti inkâr ettiğinden, öldükten sonra dirilmeye inanmadığından yapmaz. O da bu yapıp ettiklerinin mutlaka bir gün hesabı sorulacağını bilir. Bunu onlar da biliyorlar ama hayatlarını, hayat programlarını bu îmana bina etmeye, buna göre bir hayat yaşamaya yanaşmıyorlar. Çünkü o zaman sorumlulukları gündeme gelecek. Çünkü o zaman zevkleri ve eğlencelerine bir sınır gelecek, huzurları kaçacak. Âhirete îman gündeme gelince elbette iştahları kaçacak ve yedikleri şeyleri yiyemeyecekler, insanlara zulmedemeyecekler. Önlerindeki bir kısım günah programlarını icra edemeyecekler. Onun içindir ki, ipleri önlerinde olsun, ipleri ellerinde olsun da dilediklerini yapabilmeyi isterler. (Besâir-ul Kur’an. Ali Küçük)
[Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh yoo..! hayır. “Bel” ıdrap içindir, önceki durumu nefy eder, yeni bir durumu ispat eder. Onun içinde Yoo..! öyle değil. Nedir ya? Bilakis yüriydul'İnsanu liyefcure emameh çıplak bir mana veriyorum önce, gözden kaçan bir mana bu. Çünkü fücur u eş anlamlılara hamlederek mana veriliyor genelde. Ama ben fücur u asli manasıyla bir mana veriyorum şimdi.
İnsan ister, bayılır diye mana vereceğim, neden verdiğimi de izah edeceğim; liyefcure imameh; İnsan emameh, orada ki “hu” yu ba’se atfederek, dirilişe atfederek, dirilişin önünde elinden geldiği kadar fücur işlemeye bayılır. Bu bir manadır. İnsan, orada ki “he” zamirini ba’se atfederek yapıyorum yalnız, yoksa hemen hemen tüm müfessirler, tabii meallerde onlardan çekerek insana atfederler. O dirilişin önünde insan fücur işlemeye, günah işlemeye, suç işlemeye bayılır. Suç işlemeyi ister. Yani ölüm gelmeden evvel işleyeceğim ne kadar varsa işleyeyim. Bu kimin? Bu insan tipi genelde insanın inkar edenine, genelde ahireti gözetmeyenine, tek dünyalı olanına atfen kullanılır.
Fücur’u eğer yalana hamledersek yani kizb e hamledersek o zaman ne mana veririz? O “hu” zamirini bilakis insan önündekini yalanlamak ister. Önündekini yani ahireti yalanlamak ister. Kıyameti yalanlamak ister. Yalanlamaya bayılır, can atar. O bayılır ı “lâm” dan dolayı veriyorum, “lâm” burada teksir için. Aslında bu teksir bayılıra yani bunu çok yapar manasına geldiği gibi, insanların çoğu önündeki ahireti yalanlamaya bayılır. Teksir manası asıl oraya yansır. Onun için el insan ı kafir insana dönüştürmeye gerek yok işte bu manada. İnkarcı insana. İnsan çoğunlukla önündekini yalanlamaya bayılır. Veya 1. mana ile dirilişin önünde, yeniden dirilmeden yani kıyametten önce, yani ölümden önce günah işlemeye bayılır insanların çoğu. Fücur dediğim gibi inkar manasına gelebilir. (Mustafa İslamoğlu-tefsir dersleri)]}


6-) Yes'elü eyyane yevmul kıyameti;

"Kıyamet süreci (ölüm sürecinde yaşanacaklar) ne zamanmış?" diye sorar. (A. Hulusi)

06 - Sorar: ne zaman diye o Kıyamet günü, (Elmalı)


Yes'elü eyyane yevmul kıyameh soracak, kıyamet ne zaman, hangi gün? Eyyane, en ‘anekeza cümlesinin sıkıştırılmışıdır, zipli halidir. en’aneke. Anı ne zaman? Ne zaman kopacak kıyamet? En’ane açılımını kasıtlı zikrettim, bu çok önemli çünkü. Ne için önemli? Bu hem nefy, hem ispat içerir. Bakınız, çok önemli. Onun için ne zaman kopacak kıyamet dediğimizde aynı zamanda, kıyamet kesinlikle kopacak demişte oluruz da biz farkına varmayız. Farkında olmadan tasdik etmiş oluruz. Ve devam ediyor;


7-) Feizâ berikal besar;

Gözünde şimşek çaktığında, (A. Hulusi)

07 - Ne vakit ki o göz şimşek çakar. (Elmalı)


Feizâ berikal besar bakın onu gören gözler şimşek şimşek çakacak.


8-) Ve hasefel Kamer;

Ay tutulduğunda, (A. Hulusi)

08 - Ve Ay tutulur. (Elmalı)


Ve hasefel Kamer ve ay sönüp gidecek, ışığı gidecek, kendisi gidecek, yok olacak. 3 mananın üçüne de gelebilir.


9-) Ve cumi'aşŞemsu velKamer;

Güneş ve Ay bir araya geldiğinde! (A. Hulusi)

09 - Ve Güneş ve Ay toplanır. (Elmalı)


Ve cumi'aşŞemsu velKamer güneş ve ay bir araya (geri) gelecek. Geri dedim onu, çünkü kâneta retkan fefetaknahüma. (Enbiya/30) başlangıçta ikisi birdi yer ve güneş, Allah, onu biz ayırdık diyor. Demek ki geri dönüş olacak Enbiya/30 da öyle buyuruyor. Yaratılışı geri saracak rabbimiz, sistemi başa döndürecek. Yevme natvis Semae ketayyis sicilli lilkütüb. (Enbiya/104) O gün semayı çeviririz. Sarık sarar gibi natvi odur aslında, düreriz.

Peki sicilli lilkutup, kitap sayfaları gibi. Bizim çağımızda kitaplar böyle yapıldığı için her çağda kitabı böyle zannettik oysa bu ayetlerin geldiği çağda rulo idi. Onun için çok katlı rolu gibi düreriz. Şöyle çok katlı ruloyu açın ondan sonra da Samanyolu’nun fotoğrafınızı önünüze koyun. Spiraller, kuyruklarla, açılmış bir rulo gibi olduğunu görürsünüz. Evet öyle yapacağız diyor. Müthiş bir haber, Allah’tan başka kimse veremez bu haberi bize.

[Ek bilgi; CEHENNEM NEDİR? Cehennem nedir? Nasıl izah ediliyor?
Cehennemin kıyamet denilen zamanda gelip Dünya'yı kuşatması ve yutması şöyle anlatılıyor. Abdullah ibni Mesûd'dan naklolmuştur: Rasûlullâh şöyle buyurdu:
"O gün cehennem getirilecek!.. Onun yetmiş bin bağı olacak ve her bağ ile beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek olacak."
Evet, böylece gelip Dünya'yı kuşatan cehennemin ateşinin yani radyasyonunun içinden istisnasız bütün insanlar geçecektir.
"SİZDEN CEHENNEM'E UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE YOKTUR! BU RABBİNİN KESİNLEŞMİŞ BİR HÜKMÜDÜR. SONRA KORUNANLARI (korunmanın getirisi, nûrânî kuvve sahiplerini) KURTARIRIZ; NEFSİNE ZULMEDENLERİ DE DİZÜSTÜ ORADA BIRAKIRIZ." (19.Meryem: 71-72)
"KESİNLİKLE CEHENNEM GÜZERGÂH OLMUŞTUR (herkes oradan geçer)!" (78.Nebe': 21)
"(İşte) O SÜREÇTE, CEHENNEM DE GETİRİLİR (Dünya'yı kuşatır)!" (89.Fecr: 23)
Gelip Dünya'yı kuşatan ve alevleri içinden istisnasız herkesin geçmek zorunda kalacağı bu CEHENNEM ne yapıyor şimdi? Kendi kendini yiyor!
Hayır, espri yapmıyorum! Gerçeği anlatıyorum! Buyurun önce bu olayı Hz. Rasûl-ü Ekrem'in ağzından mecazî şekilde açıklanan ifadesini okuyalım. Ebu Hureyre (radıyallâhu anh) anlatıyor.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) buyurdu:
"Cehennem Rabbine şikâyette bulunarak: "Yâ Rabbi kısımlarım birbirini yedi!.." dedi! Bunun üzerine Allâh ona iki nefes vermesi için izin verdi. İşte bulduğunuz şiddetli soğuk (kışın) cehennemin ZEMHERİR'inden; bulduğunuz yakıcı sıcak da onun SEMUM'undandır!.."
Evet, 1400 yıl öncesinin şartları içinde ancak bu kadar dile getirilebilir böylesine muazzam bir gerçek!
Cennete girenler cehennemden geçip oradaki gerçeği gördükten sonra aralarında konuşurlarken, cehennem ateşini şöyle tarif ederler:
"Allâh bize lütfetti ve bizi (cehennem ateşi) Semum'un (insan bedeninin gözeneklerinden geçen zehirleyici dumansız ateş; mikrodalga radyasyon) azabından korudu!" (52.Tûr: 27)
Şimdi önce birinci hususu anlamaya çalışalım.
"Cehennem kendi kendini yedi" tâbiri neyi anlatmak istiyor?
Güneş, tümüyle hidrojen gazından ibaret merkeze sahiptir ve burada 15 milyon derece civarında bir hararet mevcuttur! Bu hararet dolayısıyla sürekli nükleer tepkimeler olmakta ve hidrojen atomları kendi kendini yiyerek helyuma dönüşmektedir. Bu arada yediklerinden artanı(!) da dışarıya atmaktadır. Bu atıklar ise tâ Dünya'ya, bizlere kadar ulaşmaktadır.
"Güneş'in", pardon, "Cehennemin" yediklerinin artıkları nedir?
"SEMUM!.." Nedir "nârı SEMUM"?
Arapçada "SEMUM" kelimesi iki mânâya gelir. Birincisi: "Gözeneklere (mesamat) işleyen ışın". İkincisi: "Zehirleyici" ateş yani radyasyon!
Termonükleer tepkime içinde olan GÜNEŞ'in, bu tepkime sonucu yaydığı çeşitli radyasyonlar, ışınlar acaba bundan daha başka nasıl anlatılabilirdi 1400 küsur yıl önce?
Evet, Rasûlullâh, tamamıyla bilimsel gerçeklere dayanan din olgusunu en mükemmel şekilde açıklamıştır. Ne var ki, insanlar dine ilimle değil, şartlanmaların hükmü altındaki ön yargı ile baktıkları için bu gerçekleri görmekten mahrum kalmışlardır.
Esasen Dünya'nın ve içindekilerin âkıbeti, son derece açık seçik basîret sahiplerinin idrakleri önüne serilmiştir! Ancak ne var ki, çeşitli vesilelerle ortaya atılmış bulunan bu gerçekler, yüksek akıl sahipleri tarafından derlenip toparlanıp, sayısız mozaiklerden oluşan ana sistem olarak, bir resim gibi gözler önüne serilmemiştir! İşte bu mümkün olmamıştır geçmişte, bilimin yeterli düzeyde olmaması sebebiyle.
Günümüzde ise ilâhî lütuf ve merhamet, bizlerin bu gerçeği öğrenmesine yol açmaktadır. Öyle ise aklımızı son zerresine kadar değerlendirip, 1400 sene öncesinden işaret edilen bu gerçekleri çok iyi idrak etmeye çalışalım.
Dünya, tüm üzerindekilerle birlikte, neticede büyüyecek olan "Güneş'in" yani bir diğer ifade ile "cehennemin" içine girecektir! İnsan ise "ruh" beden ya da diğer bir ifade ile "holografik dalga" bedeninin elde ettiği enerji durumuna göre ya Dünya üzerinden kaçıp sayısız yıldızların boyutsal derinliklerindeki üst yaşam boyutlarına yani cennetlere gidecek; ya da Dünya'nın ve hemen sonrasında da Güneş'in manyetik çekim alanından kendini kurtaramayarak; neticede, ebedî olarak cehennemin içinde yani Güneş'in içinde kalacaktır!
Zaten ilk anda kendilerini kurtaramayanların daha sonraki devirlerinde Güneş'in içinden çıkmaları gittikçe artan yoğunluk sebebiyle ebediyen mümkün değildir.
İşte bu yüzden cehenneme girip de oradan kaçamayanlar ebedî olarak orada kalıcıdırlar; cennetlere girenler de ebedî olarak orada kalıcıdırlar, denilmiştir! (Cehennem Kıyamet - A. Hulusi)]


10-) Yekulul'İnsanu yevmeizin eynelmeferr;

O süreçte insan: "Nereye kaçabiliriz?" der! (A. Hulusi)

10 - Der o insan o gün: nereye kaçmalı? (eynel'mefer). (Elmalı)


Yekulul'İnsanu yevmeizin eynelmeferr insan diyecek; nereye kaçmalı?


11-) Kellâ lâ vezere;

Hayır, (dışarıda) sığınak yoktur! (A. Hulusi)

11 - Hayır hayır, yok bir siper. (Elmalı)


Kellâ lâ vezer yoo..! kaçacak bir yer yok, sığınak yok, nereye kaçacaksın. Bir başka ayetten alalım cevabı: Fefirrû ilAllâh. (Zariyat/50) Allah’a kaçın. Allah’tan kaçılmaz ki. Onun için insanlar ikiye ayrılır.sonunda dönüşün Allah’a olduğuna iman edenler, Allah’tan kaçacağını zannedenler, ama yine de kaçıp kurtulamayanlar.


12-) İla Rabbike yevmeizinil müstekarr;

O süreçte (her birimin kendi) karargâhı Rabbinedir! (A. Hulusi)

12 - Rabbinedir ancak o gün karar. (Elmalı)


İla Rabbike yevmeizinil müstekarr o gün yolların sonu rabbine çıkacaktır. Tüm yollar Allah’a çıkar.


13-) Yünebbeül'İnsanu yevmeizin Bima kaddeme ve ahhar;

O süreçte insanda, takdim ettiği (önceden gönderdiği) ve tehir ettiği (sonraya bıraktığı, yapmadığı) şeylerin bilgisi açığa çıkarılır. (A. Hulusi)

13 - Ayıltılır insan o gün, yaptıkları ile mukaddem, müahhar. (Elmalı)


Yünebbeül'İnsanu yevmeizin Bima kaddeme ve ahhar insana o gün önünden ne gönderdiği, arkadan ne göndereceği bir bir haber verilir. Veya önündeki ve arkasında ki. Şöyle çevirsem olur mu? öncelikleri ve sonralıkları. Öncelediği şeyler, arkaya attığı şeylerin hesabı bir bir sorulur.

Şimdi oldu. Bu ayete bu mana tam oldu. Neye öncelik verdi? Neyi sonraya bıraktı. Allah’ın öncelik verdiklerini sonraya atıp, Allah’ın önemsiz diye söylediklerini öne mi koydu. Dünyayı önemliler yerine, ahireti önemsizler yerine mi koydu. Dinini arkaya attı, dünyasını önüne mi aldı. Ruhunun açlığını hiç düşünmedi, varlığını, bedenini doyurmak için, cesedini doyurmak için mi kullandı. İşte o zaman hesabı sorulacak.


14-) Belil'İnsanu 'alâ nefsihi basıyretun;

İşte (gerçek şu ki) insan, kendi nefsini değerlendiricidir! ("OKU yaşam bilgini {kitabını}! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir." 17.İsrâ' Sûresi: 14. âyetini hatırlayalım. A.H.) (A. Hulusi)

14 - Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir. (Elmalı)


Belil'İnsanu 'alâ nefsihi basıyretun bilakis insan kendi benliğine şahit olacak. İnsan kendi benliğine şahit olacak diyor.


15-) Ve lev elka me'aziyreh;

Mazeretlerini öne sürse bile (bir şey değişmez)! (A. Hulusi)

15 - Dökse de ortaya mazeretlerini(Elmalı)


Ve lev elka me'aziyreh türlü mazeretler ortaya koymuş olsa da. Ne mazeret ileri sürerse sürsün insan kendi kendisinin şahididir. Belil'İnsanu 'alâ nefsihi basıyra (14) nefsi üzerine bir basiret. Sanki bir çift göz kendi nefsini gözetleyen, kendini gözetleyen. Evet, ne dersiniz? Zımnen insan hakikati yalanlasa buna tumturaklı mazeretlerde uydursa, yine de hiçbir mazeret onu mazur kılmaz. Tıpkı lev şaAllâhu ma eşrekna..(En’am/148) da olduğu gibi. Eğer Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık. Ne buyuruyorsunuz? Müşrikler Allah’a iftira etmiş olmuyorlar mı. Mazeret olur mu bu? Bu mazeretleri kabul edilir mi. Edilmeyeceğini biliyoruz. Neden? Çünkü Allah akıl verdi de ondan. Hiçbir şey olmasa vahiy de gelmese Allah’ın varlığına ve birliğine seliym akıl kafidir.

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Kıyamet suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder